Yüzyılda kadınlar tarih öncesinden neler öğrenebilirler (Helke Sander)
Yüzyılda kadınlar tarih öncesinden neler öğrenebilirler
1968 yılında tüm dünyada kadınların neden baskı altında olduklarını araştırmaya başladığım her seferde tarih öncesine bakmak zorunda kaldım. Yedi milyon yıl önce maymunluktan insanlığa geçişimizden onbin yıl öncesine kadar olan sürede kadına olan baskıyı görmüyoruz.
Üçbin yıl öncesinden itibaren, yeni ortaya çıkan tek tanrılı dinlerle birlikte, her yerde aynı zamanda olmamasına rağmen bu durumun, bu resmin değiştiğini hissediyoruz. Tek tanrılı dinlerle toplum sınıflara ayrılmış, bu sınıfların üstleneceği işler belirlenmiş, efendi-köle düzenine geçilip, kadın erkeğin baskısı altına girmek zorunda kalmış ve zaman içinde hakları azalmış. Bugüne kadar doğurganlığı kutsanmış olan kadın ve doğal tanrıçalar yerlerini göklerden gelen erkek tanrılara bırakmak zorunda kalmışlar.
Zaman içinde bu durum nasıl değişti ki, bugüne kadar toplumu bu derece bozan, yıkan bir güç kendine böylesine yer buldu, kendini geliştirdi?
İlk önce burada kimsenin suçunun olmadığını söylemek gerekiyor.
Hepsi bugün bizi biz yapan, ama zaman içinde gittikçe büyüyen tüm problemlerin nedeni de olan insan zekasının gelişerek ilerlemesi sonucu. Başlangıçta bir kaç maymun insandan günümüzdeki on milyar civarında insana kadar kendi yaşam kaynaklarını da hepimiz için bozup yıkacak duruma geldiler.
Bu konuyu daha sonra etraflıca açıklayacağım.
Din adamları, hıristiyan papalar, papazlar, müslüman mollalar, imamlar, yahudi hahamlar tanrıyla direk bağlantıları olduğunu iddia ediyor tarih öncesini yalanlar üzerine inşa ederek toplum üzerindeki hükümdarlıklarını sürdürüyorlar.
Örneğin evanjelikal hıristiyanlar evrenin ve insanlığın doğuşunu altı bin yıl öncesine dayandırıyorlar ve bu teoriyi Amerikada bazı okullarda ders olarak veriyorlar. Papa II. Paul evrim teorisini ancak 1996 da tanıdı ve insanların milyonlarca yılda maymunlardan geldiği teorisinin altında gerçek payı olabileceğini kabul etti. Daha önce hıristiyanlar tanrının insanı bir günde yarattığına ve insanı dünyadaki tüm canlıların, doğanın hakimi olarak tayin ettiğine inanıyorlardı.
Tarih öncesi atalarımız ise kendilerini doğanın parçası olarak görüyor hakimi olduklarını düşünmüyorlardı. Kilise bugün evrim teorisine aktif olarak karşı çıkmıyor, ancak pek te değer vermiyor.
Tek tanrılı dinlerde bütün din adamlarının erkeğin kadının üzerinde olduğuna, kadın üzerinde tasarrufta bulunabileceğine, kadının kısıtlı bir alanda hak sahibi olduğuna ancak bunun da erkeğin oluruna bağlı olduğu, kadın bedeni üzerinde erkeğin söz sahibi olması gerektiği inancına sarılmış olmaları hala daha ağır kürtaj yasalarının da çıkarılmasına neden oluyor. En son Polonyadaki kürtaj yasası bunun göstergesi. Bir çok ülkede kadınların medeni hakları erkeklerle eşit değil, diktatörlüklerde erkekler de pek çok hakka sahip değiller.
Tarihin inkarı insanın hayal gücünün ötesinde.Televizyondaki demokrasi üzerine olan oturumlarda eski Yunan şehir devletçiklerinde demokrasinin temelinin atıldığı anlatılıyor ama filozoflar ve tarihçiler tarafından bu demokratik hakların sadece Atinanın zengin erkek vatandaşlarına ait olduğu, kadınların, kölelerin ve „barbar“ ların bu haklara sahip olmadıkları gizleniyor, söylenmiyor.
Bu gerçek ara sıra konu edildiğinde bu kararların sonuçlarına atıf yapılmadan, kadınların aptal oldukları için eğitimden uzak tutuldukları söyleniyor.
Bugünün temelleri daha o zaman atılmış. Ve bu eğitimden uzak kalma o yılları takibeden binlerce yılda kabul görmüş, devam etmiş ve bugün de çok yerde kadınlar eğitimden mahrumlar.
Nereye baksak entellektüel insanların gelişimlerinde kadınların rollerinin, oranlarının unutulduğunu görüyoruz.
Çok satan kitaplardan birinin yazarı Yuval Harari ve dünyaca ünlü biyolog E.O. Wilson eserlerinde Evrim Teorisinin gelişmesi için çalışıyorlar ancak onlar da ya kadını unutuyorlar veya çökertilmesi kolay çeşitli argümanlarla erkeğin daha ilk baştanberi çocukla ilgilendiğini anlatıyorlar. Bu hiçbir şekilde doğru değil.
Bu gün bile ender görünen, o günlerde tamamen imkansız. Bu durumda kadın tamamen yanlış ta olsa, sadece erkeğin tohum ektiği bir tarladan başka bir şey değil. Tam tersi, Yunanlılarda Büyük tanrı Zeusun kafasında Athenayı doğurması gibi bilinçaltı kadının doğurganlığını kıskanmak . Bu „fake news“ bakire Marianın çocuk doğurması da aynı kategoride olmalı.
Bugün akademik çevrelerden gelen haberlere göre artık anne veya baba olmak için biyolojik bir gereksinim yok. Rahimli veya rahimsiz cinsiyeti olmayan ebeveynler başka bir deyişle içinde analık taşımayan canlılar var.
Bu tür yalanların dağıtılmasının nedeni insan türünün gelişmesinde kadının rolünü asgariye indirgemek hatta tamamen yadsımak. Kadınların eğitimine değer verilmedi ama erkekler içinde uzun zaman geçmedi.
Bugün uluslararası kabul edilen takvim sıfırdan başlıyor ancak sıfırdan önceki milyonlarca yılda insanlığın geçirdiği evrim, gelişim bilinmez ise, son 2000 yılda erkekler referans noktası olarak alınmış.
2000 yıl önce gelişmıs bir dünyada kadınların hakları kesintiye uğramış.
Bugün ki açıdan „tabii“ olarak algılana-caktır. Binlerce yıl önce bu durumun başka türlü olduğu dile getirilmeyecek veya bilinmeyecektir.
İnsanlık tarihimizde neler ve niçin oldu ve ne zamandan itibaren biz kadınlar için durum kötüleşti?
Evrenin milyonlarca yıl süren gelişiminde, sürekli büyüyen toplumda, insanlar için adaletsizlik getiren, insanlığı ikilem içinde bırakan son 3000 yıl konu etmeye değmeyecek bir zaman dilimi.
İki milyon yıl öncesini hayal edelim. O zamanın insanları iki ayak üzerinde dik yürüyebiliyorlar, derileri oldukça kıllı ve sadece kendi karınlarını doyurmak için yiyecek arıyorlar.
Zaman içinde özellikle de kadınların vücutları değişime uğruyor. Hamilelikleri maymunlardan daha uzun sürüyor, doğan bebeklerin kiloları artıyor, kafası ve beyni büyüyor. Çocuk annesine daha uzun süre bağımlı oluyor. Hamilelik sırasında kadının tüm anatomisi değişime uğruyor ve doğum çok sancılı oluyor.
Bu arada insanlar, özellikle kadınlar da kıllarını dökmeye başlıyorlar.
Kıllar dökülünce bebeklerin tutundukları kürk yok artık.
Evrim teorisini anlatan pek çok kitapta kılların dökülmesinin erkeklere getirdiği faydalar anlatılıyor. Terleyebiliyorlar, daha rahat koşabiliyorlar, kürksüz olduklarında daha büyük hayvanları avlamaları daha kolay oluyor.
Kadınların kürklerinden/ kıllarından kurtulmaları onlar için avantaj olduğu kadar dezavantaj da getiriyor. Bebeklerini taşıyabilmeleri için akıllı bir çözüm bulmuşlar. Esnek bitkilerden-ağaç dallarından çocukları için sepet veya torbalar yapıp vücutlarına asmışlar ki elleri boş kalabilsin. Yaşamın devamı için olmazsa olmaz olan bu buluş daha önce icat edilen aletlerden daha sansasyonel.
Öngörü ve organizasyon işi. Bu buluş sayesinde daha sonra benzer balık avlamak için ağlar ve kaplar geliştirildi.
Ama bugün anne kucağı olarak adlandırdiğımız çocuk taşıma sepetleri kadınlar için yaşamsal önem taşıyordu. Ve sepetlerden ilham alınarak geliştirilen diğer eşyalar insanların yaşamlarını kolaylaştırıyordu.
Her icat yaşamda ortaya çıkan bir problemden kaynaklanıyor. Çözüm için çare aranırken bir şeyler bulunuyor.
Biyolojik gelişimde en büyük zorluğu kadınlar çekiyorlar. Zorunluluktan beyinlerini daha çok çalıştırmaları gerekiyor, aksi halde nesilleri tükenecek.
Büyük olasılıkla şiddetli adet sancılarını da biliyorlardı.
Vücut yapılarından dolayı anlaşılabilir nedenlerle erkekler gibi uzun uzun yürüyüp koşmadıkları, buna da gereksinim duymadıkları için yakın çevrelerini daha dikkatli gözlemliyor ve çevredeki yenebilecek ve tedavi edecek bitkileri araştırıp bulabiliyor, aynı zamanda çocuklara bakıyor, diğer kadınlarla iletişim içinde oluyorlar. Bu durum daha sonra ki ev ve köy hayatının oluşmasının temelini oluşturuyor.
Binlerce yıllık evrimden sonra kadınla erkeğin farklılıklarının ilk defa bilincine varan insanlar bunu hayretle karşılıyorlar. Bugün bu hayreti küçük çocuklarda görüyoruz. Tuhaflarına giden annelerinin yumuşak olması, memeleri, babalarının sesinin kalınlığı. Atalarımız bu farklılıklarda dünyanın kendileri için yeni mucizelerini keşfetmişler.
Önceleri iki farklı cinsiyetin oluşunu kabullenmiş, sonra diğer memeli hayvanlarla bitkilerde de cinsiyet ayrımını farketmişler.
Binlerce yıllık gözlemden sonra dünyanın en büyük mucizelerinden biri de kadınların adet döngüleri ile ayın evreleri arasındaki bağlantıyı keşfetmeleri. (Anden dağlarının yükseklerindeki bir köyde kadınlar geçen yüzyıla kadar ayın evrelerine göre birlikte adet görüyorlarmış)
Büyük olasılıkla bu devrede kadınlar rahat etmek için kendi içlerine kapanıyorlar. Bu kadınları birbirlerine bağlıyor. Erkeklerden vücutlarının farklı olduğunu görüyorlar, erkekler de kadınların doğurganlıklarına hayret ediyorlar. Kanamaları var ama hasta değiller, gökteki ayla sır dolu ilişkileri var. 15.000 yıl önce ay takvimini bulmuşlar, adet döngüsü ile ayın evreleri ritmik bir uyum içinde.
10.000 yıl kadar önce başlayan neolitik devir (cilalı taş devri) kadın aleyhine işlemeye başladı. Daha önceki kadınlar için gönüllü örf adetler erkekler tarafından tam tersine yorumlanmaya, adet günleri kırmızı günler diye kirli olarak kabul edilmeye başlanmış.
Aslında çoğu kanlı ritueller kadının becerileri örnek alınarak binlerce yıl erkekler tarafından geliştirilip, düzenlenmiş.
Bulunan binlerce kadın heykellerinde kadının cinsel organına vurgu yapılmış ve çok sık doğum gösterilmiş.
Her yeni icat insanları düşünmeye itmiş, bulunan her yeni şey eskisi olmadan düşünülemez.
Gündelik yaşam nasıldı :
Kadınlar ve erkekler yiyeceklerini kendileri arıyorlar ve uzun süre paylaşmıyorlar. Vejetaryen ağırlıklı beslenme uzun süre tok tutmuyor.
Bütün gün yiyecek arıyorlar.
Gruplar halinde yaşıyorlar ama her zaman kimsenin itirazı olmadan gruptan ayrılabiliyorlar. Bazı gruplarda daha çok ergenlik çağındaki gençler doğdukları grubu terkediyorlar bazılarında kızlar yeni bir grup arıyorlar. Tehlike anında hep beraber birleşiyorlar, kaçıyorlar veya birlikte saldırıya geçiyorlar.
Soru şu: o devirde kadınlarla erkeklerin müşterekleri ne, birlikte ne yapıyorlar?
Temelde pek tabii cinsellik.
Maymunlarda ve ilk çağlardaki insanların cinsel ilişkilerinin şahane olduğu pek düşünülemez de arılardaki gibiydi: Açlık ve susuzluk, tuvalet ihtiyacı gibi üzerinde kimsenin kafa yormadığı bir içgüdü de cinsel istek. İsteğin tatmini için insanların birlikte olmaları. Arılarda erkek arı birleşmeden sonra yere düşüp ölüyor. Şempanzelerde dişinin cinsel organı kendi iradesi dışında şişiyor.
Bu durum „ben ilişkiye girmeye hazırım“ demek. Bu ilişkiden zevk alıp almadıkları veya zevk aldıklarının bilincinde oldukları bir bilinmez.
Dişi ve erkek bitkiler içinde sormuyoruz. Örneğin deniz dikeninde. Bazı türlerde cinselllik yoluyla üremek mümkün bazılarında değil.
Memeli hayvanlarda iki cins var ve hayvanlar aleminde galiba sadece bonobolar cinsel ilişkiden zevk alıp kendini cömertçe ortaya atanlar.
Kuralları yok, galiba hepsi sık ve çeşitli cinsel ilişkiden zevk alıyorlar.
Dişiler dişilerle, erkekler erkeklerle, gençler yaşlılarla gibi.
Tabiatta da insanların her iki cinsin özelliklerini taşıdığı görülüyor.
İstisna ancak bu durumda olan kişiler bundan kötü bir şekilde etkilenebilirler. Bildiğimiz kadarıyla eski Yunanda bunlara değer veriliyor, sayılıyorlardı.
Bugün Juchitándaki Muxeler, kendilerini kadın olarak tanımlayan erkekler, 3. bir cinsten olduklarını söylüyorlar ve kabul görüyorlar. Hindistandaki, transseksüel, biseksüel kişiler saygı duyulan statüye sahipler.
Daha Ekim 2021 de Phoenix tv. kanalında gösterilen bir oyunda eski çağlarda kuvvetli olan erkeğin şef olduğu anlatılıyordu.
Şempanzelerde (Alfa-Erkek) bütün dişilere sahip olabilir.
Bu şef pozisyonu günümüzdeki erkeğe uyarlanabilir, çünkü şef herkesin üzerinde bir mevkiye sahip.
Ama maymunların uygulamalarını bugün gelecek insanlara aktaramayız. Bonobolar gibi davranabilirler, oldukça barışçıl bir yaşam sürülebilir, grubun başında her daim yaşlı bir dişi yer alır.
Bilim insanları artık erkeğin odak noktasında olduğu zamanların normalde geçmişte kaldığını, dünyanın az da olsa bazı bölgelerinde kadınların birden fazla kocalarının bulunduğunu söylüyorlar. (kaynak: Wikipedia: hala çok kocalılığın olduğu toplumlar:
Hindistan, Himalayalarda (Tibet, Kaşmir, Himachal Pradesh, Sikkim), Butan, Kongo, kuzey Nigerya, (kuzey Amerika) Marquesas ve De-La (Çinhindi), Antik çağlarda Sparta, Xsenophon, Polybios, Plutarch ve Nikolaos Damaskenos bu durumu ispatlıyor.
Bu adetler tercih edilen seks ilişkilerinden çok yaşamsal gereksinmeler sonucu ortaya çıkmış.kadın erkek arasındaki takas ilişkilerinin de nedeni bu. Daha sonra değineceğim.
Insanlar insan olma yolunda önceleri uzun süre seks üzerinde düşünmüş değiller. Seks uyumak,açlık, susamak gibi, boşalmak gibi bir gereksinim.
Günlük hayata ait bir ihtiyaç.
Hiç kimsenin ilk çağlarda kadınla erkeğin aralarındaki bu ilişkinin çocukla sonuçlanacağına dair bir bilgisi yoktu. Ama aynı zamanda kadınla erkeğin bir araya geldiği tek alan, tek iş. Bu seks ilişkisinde his yok, sevgi bağlılık yok.
Unutulmaması gereken bir hususta günümüz batı toplumunda da kadınla erkeği çoğu zaman seks biraraya getiriyor, yaşamı paylaşmak, geçim derdi falan değil.
„Yaşamdaki en güzel gün“, „Tül ve gözyaşı arasında“ gibi televizyon yayınları bunu adeta perçinliyor.
Lüks, masraflı Türk düğünleri (düğünlerle ilgili film yeteri kadar var) kadının o düğün gününün yaşamının en güzel günü olacağının garantisi yok.
Aile baskısına dayanamayıp, sadece ailenin sözünden çıkmamak için evleniyor olabilir. Kadın için de erkek içinde evlilik maalesef çok sık rastladığımız bir cendere.
Tarih öncesinin incelenmesinde seks ile yaşam için gerekli, bakım, gıda tedarikinin birlikte düşünüldüğü görülür . Bu durum araştırmaları yanıltıyor.
Eski toplumlarda hepsinden daha önemli olan ve çok yavaş gelişen,düşünmeyi şart koşan, karşı cinse karşı bilinç oluşturan ilk şey karşılıklı karın doyurmak, birbirine bakmak. Evlilik onlar için birbirlerine yiyecek bulma görevi veren, seks ile ilişkisi olmayan bir bağlılık.
Kadın erkek ayrı ayrı değişik gıda maddeleri bulup onlar hakkında bilgi sahibi olmaya başladığında bu mümkün olabildi.
Bu takas buluşuyla artık hayvanların dünyasını tamamen terkediyor ve insan oluyoruz. Tarihin bu dönüm noktası, gelişimin zirvesi ama aynı zamanda tüm felaketlerin başlangıcı burada başlıyor.
„Takasın başlaması“ olgusu arkeologlar ve tarihçiler tarafından dikkate alınmıyor çünkü Kadınlar üzerine gerçekten düşünmediklerini itiraf etmek zorunda kalacaklar.
Bugün de değişik şekillerde pek çok belirsizliğin hakim olduğu varyasyonlarda ileri sürülen sav ile, takasın baştan beri var olduğu, çekirdek ailenin temelinin bu şekilde oluştuğu ve orada kadın için seksin olduğu ileri sürülmekte.
Kendi başlarına hareket eden, yaşamını tek başına sürdürebilen iki cinsin akıl edip takas gibi ticari bir ilişkiye girmeleri gibi bir sansasyon gözardı edilip kavranamıyor.
O devirde takas bugünün bilgisayar sistemi gibi devrim niteliğini taşıyor.
Daha önce de belirttiğimiz gibi insan olma yolundaki canlılar, aynı hayvanlar gibi, sadece kendi karınlarını doyurmak için gıda arayışındalar.
Faunada akrabalarına, komşularına yemini ikram eden kibar efendi aslanlanlar, çakallar, kaplanlar yok.
Araştırmalar sonucu ileri sürülen savlarda, anne babanın çocukların bakımını, beslenmesini birlikte üstlendikleri iddia edilse de bu kesin ispatlanmış değil. Babalık hakkındaki bilgiler yeni zamanların araştırmaları sonucu ortaya çıkmış.
O devirlerde kimsenin aklına kadınlardan bakire olmalarını, kendilerini bir kişi için saklamalarını, hele de o adama itaat etmesini beklemek gelmiyordu.
Bunu düşünmek bile absürt ayrıca düşünülemezdi.
Binlerce yıl sonra üretim şekillerinin değişmesi, seksin sosyal kurallara bağlanmasına neden olurken insanların da şahsi cinsel tercihlerini seçmelerine ve yeni duygular geliştirmelerine imkan verdi ama aynı zamanda daha önce bilinmeyen hakimiyetin bir elde toplanması sonucunu da doğurdu.
Nüfus artışı ile hayvancılığın ve toprağın işlenmesinin iş olarak kabul edilmesi, seksüel aktivitelerin şahsileşmesinin de önünü açtı.
İnsanların zekalarının gelişmesi ilerlemeyi beraberinde getirdi. İlerleme pek çok alana yayıldıkça kolaylıkların yanında, uzun süre boyunca farkedilemeyen, insanlığın yararına olmayan değişiklilerde oldu.
Çoğu zaman gözden kaçırılan, her buluşun kolaylık getirdiği ancak bir önceki özerklikten bir parça koparmış olduğu. Önceleri uzun süre bilincine varılamayan bu kayıpların daha sonra telafisi mümkün olmuyor. Bugüne kadar da böyle devam etmekte.
Modern bir örnek olarak tedarik zincirlerine bakalım:
İnternet üzerinden hemen hemen günlük ihtiyacımız olan bütün ürünler ısmarlanabiliyor. Evden çıkmaya gerek yok. Ne kadar çok kişi bu sistemle alış veriş yaparsa şehirlerin çehresi de o derece değişiyor.
Küçük dükkanlar yaşayamıyorlar, caddeler yalnızlaşıyor, ambalaj malzemelerinden çöp dağları oluşuyor, şehirlerin cazibesi kayboluyor.
Bir diğer örnek:
Önceleri çocuklar sokaklarda kaldırımlarda oynarlardı. Yetişkinler tanıdıklarıyla karşılaştıklarında durur, arkalarından birinin kendilerini ezebileceğinden korkmadan, birbirleriyle sohbet ederlerdi.Bisikletliler – elektrikli scooter kullanlar otomobillerden korktuklarından kaldırımları kullanıyorlar, kaldırımları caddenin bir yan yolu haline getiriyorlar kendileri de trafik canavarına dönüşüyorlar.
Kontrol edilmediklerinden canlarının istediği gibi hareket ediyorlar, kaldırımları kullanım amacının dışına çıkarıp caddenin devamı haline getiriyorlar.
Yayalar 5 cm. Sağa veya sola çekileceklerse arabalar gibi sinyal vermek zorunda kalıyorlar zira bisikletliler önceden korna çalmadan, olanca hızlarıyla, tek başlarına veya gruplar halinde, her yöne adeta insanları sıyırarak geçiyorlar. Aynı şekilde arabaların dünyaya yayılması. Herkes bu ulaşım araçlarına çok sevinmişlerdi.
Bunların iklimleri değiştireceği uzun süre kimsenin aklına gelmedi.
Dönelim yaşamın nasıl sağlandığına :
3000 yıl önce kadar – insanlık tarihi için kısa bir süre- orta doğuda kadınların durumu kötüleşmeye başlamış. Seksüalite en azından kadınlar için sosyal düzenin içine alınmış. İş ve işbölümü yapılmış. Hayvancılık, tarım, askerlik, kölelik, erkek egemenler ve bir kaç erkek tanrı ortaya çıkmış.
Bugün Almanyada nerdeyse iki gündebir bir kadın öldürülüyor.
Bu gerçek gazetelerin başsayfalarında, çoğu zaman erkek mültecilere veya yahudilere yapılan hakaret haberleri kadar haber olmuyor.
Kadın cinayetleri normalde en fazla yerel gazetelerde görülebilir.
İnternet sayfasında olayları toplayıp, belgelendiren, sanki değiştirilemezmiş, her zaman olan tabii bir olaymış gibi „Evdeki şiddet mağdurları“ adlandırmasına karşı çıkan Kristina Wollfa teşekkür etmeliyiz.
Bu cinayetlere Femizide deniyor. Kadınlar kadın oldukları için öldürülüyorlar.
İnsanlık tarihinin büyük bir kısmında kadına karşı şiddet yok. Tam tersi saygı görüyorlar. Ataerkil dinlerin hepsinde kadınların temiz olmadıkları, aptal ve zayıf oldukları iddia ediliyor ve bu nedenle hala pek çok ülkede kadınlara erkeklerle eşit kamusal haklar verilmiyor.
Altmışlı, yetmişli yıllarda Türkiyeden işçi olarak Almanyaya yalnız gelen pek çok kadın oldukça çabuk Almanca öğrenip feminist gruplara katıldılar.
Bugün böyle birşey görülmüyor, kendi özgürlüğünü yaşamak isteyen az bir kısımda tehdit ediliyorlar. Jinekologlar 17-18 yaşında kendilerine gelen genç kadınların düğünden 3 ay sonra hamile kalamadıkları için gelin gittikleri aile tarafından işe yaramaz diye dışlandıklarını ağlayarak anlattıklarını bildiriyorlar.
Pek çok genç kadın kendi isteğiyle başını kapamıyor veya sevdiği için kuzeniyle evlenmiyor. Bunları televizyonda anlatmıyorlar.
Bu problem partiler tarafınden dikkate alınmıyor, görmezden geliniyor.
Bir Anayasamız var ama herkes için uygulanmıyor.
İnsan olma yolunda kadına baskının olmadığını, baskının getirdiği sefaletin insan olarak yaşamaya başladığımız sürede zaman açısından çok kısa bir süre önce başladığını yazmıştım.
Kadınlar kendileri ve çocukları için gelişim sürelerinin büyük bir kısmında yalnız başına yaşamla mücadele vermişler.
Kadın ve erkeğin yaptıkları işler şurda burda değişikliğe uğrayıp, her biri farklı ürünler toplamaya ve avlanmaya başlayınca birbirlerinin ilgisini çekmişler. Kadınlar erkeklerin elde ettikleri gıda maddelerini isterken erkekler de kadınların bulduklarından faydalanmak istiyorlar.
Kafalarında diğerinin fazlasından yararlanmanın, paylaşmanın güzel olacağı fikri doğmuş olmalı. Bu fikir o zaman için hayvanlar aleminde olmayan, bilinmeyen büyük bir yenilik.
Bu yenilik, bu çığır açan buluş, insanı hayvanlar dünyasından ayırmış, fikir büyük olasılıkla pratik nedenlerle kadından doğmuş ve önceleri ilk kadin bu fikri hayata geçirmiş.
Neden?
Kadınlar birbirleriyle ilişki içindeler, adet görme, hamilelikte yaşananlar gibi paylaştıkları ortak sıkıntıları var. Maymun anneler gibi çocuklara bakarken birbirlerine yardım ediyorlar, imkan buldukça erkeklerden daha uzun süre bir yerde kalıyorlar.
Erkekler de topluyorlar ama ellerindeki iyileştirilmiş, geliştirilmiş aletlerle bile her gün büyük bir hayvan avlamaları mümkün değil. Dolayısiyle bugüne kadar kendi başlarına hareket eden özerk kişiler arasında takas başlamış.
Pek çok önyargı aşılmak zorunda kalmış. Büyük olasılıkla hırsızlik, dolandırıcılık, kavga olmuş. Ama uzun yıllar içinde- daha doğrusu asırlarca sonra hepsi takasın kendilerinin çıkarına olduğunu ve de yaşamın devamı için şart olduğunu anlamışlar.
Gruplardaki kadın ve erkeklerin değişik ürünler bulmaları ve bu ürünlerin kendilerinin işlerine yaraması şartı var. Mesela bugün erkekler yiyecek birşey bulamadılarsa kadınlardan alabililiyorlar aynı şey kadınlar içinde geçerli.
Kadın ve erkekler arasında bu alış verişin nasıl işlediği, uzun yıllar içinde geliştirilen, sıkı ritüellere, kurallara bağlı. Bazı araştırmacılar bunu evlilik olarak tanımlıyorlar. Bu yeni aranjman karşılıklı bakım garantisi sağlıyor.
Seks ile bunun ilişkisi yok. Olabilir ama yine eskisi gibi herhangi bir kurala bağlanmaksızın.
Ama birbirlerine karşı üstlendikleri bakım yükümlülüğü zaman içinde takas tarafları arasında belirli bir gönül bağının oluşmasına ve seksüel ilişkiye de girmeye başlamışlar. Bütün bu olgular özerk kişiler arasında gelişiyor, ancak sık tekrarlanması pek mümkün değil. Tahminen yeni davranış biçimleri oluşmuş, yüzbinlerce yıl süren zaman içinde tabii olarak oluşan ateş kontrol altına alınmış.
Daha önce de belirttiğimiz gibi, 10.000 yıl önce başlayan hayvancılık ve tarımın gelişmesi iş ve iş bölümünü beraberinde getirmiş. Birlikte yaşayan gruplar ne kadar büyükse, o kadar insanların becerileri, işleri çeşitleniyor ve de sınıf farkları doğuyor.
En gelişmiş insanlar özellikle Küçük Asyada hayvan sürülerini peşlerine takıp yeni otlaklara götürüyorlar. Zaman içinde erkeklerin daha önceki yıllara göre avcılığa, sonraları da hayvancılığa önem verdikleri görülüyor.
Y eteri kadar otlak olduğu ve hastalık görülmediği takdirde beslenme garantileniyor. Bu üretim şekli kadınların da aklına yatıyor, ama yeni gelişen hiyerarşilerin parçası oluyorlar ve geçmişte sahip oldukları özerkliklerini kaybediyorlar.
İlerlemenin sinsice yaklaşan arka yüzü çok sonraları anlaşılmaya başlanıyor.
Etki alanları kayboluyor.
Zaman içinde çocukların doğmalarında erkeklerin de katkısının olduğu anlaşılmaya başlayınca yeni yapılar ortaya çıkıyor, yeni üretim imkanlarının erkeklerin elinde oluşu kesinleşiyor.
Sonunda kadınların problem çözme yetenekleri, zekaları daha sonra başlarına gelecek felaketlerin, hak sahibi olamamalarının temelini oluşturuyor.
Kısa süren binlerce yıl sonra kadınlar erkeklerin hükmettiği tüm dünyada baskı altına alındılar. Bizler buna az çok alışığız zira dünya tarihi hakkındaki bilgilerimiz bir kaç yüzyıl, istisnai durumlarda 2-3 bin yıl gerisine dayanıyor , esas felaket de orada olmuş. Ataerkil dinler kadınların ikinci sınıf insan olduğunu empoze ediyor ve bunu tabii karşılıyoruz.
Kollapsa yakın bir dünyayı yeniden hizaya getirmek için siyaseten ne yapmak gerekir?
İnsanlığın gelişmesi kadın ile erkeğin birlikte çalışarak, sosyal düzen kurarak yapılandırdıkları, geriye dönüşün hemen hemen imkansız olduğu bir durum.
Kadının yaradılış itibariyle erkekle eşdeğer olmadığı inancı, hatta kadının kendisinin de buna inanması, bunu kabullenmesi hata olarak kanıtlanabilir.
Siyaseten yapılabilecek olan konu üzerinde düşünülmesini sağlamak ve desteklemek. Bunun için, çocukların temel güvenliğini sağlamak,
Tarafsızlık Yasasının kaldırılmaması (Neutralitätsgesetz) (Berlinde asıl yeşiller partisi yasanın kaldırılmasını istiyor),
Başörtüsü zorunluluğunun kaldırılması, tüm ülkelerde kadın katliamlarının, cinayetlerinin kovuşturulup cezalandırılması.
Bütün bunların sona ermesi gerekiyor.
Helke Sander
Bu konuyla ilgili geniş kaynakça kitabımın temelini oluşturmakta.
„Die Enstehung der Geschlechterhierarchie“
Verlag Z&G 2017
Keine Kommentare
Nächster Eintrag: Sabine Haupt: Die Zukunft der Toten. Erzählungen. 2022. Rezension von Rolf Löchel
Vorheriger Eintrag: Was Frauen im 21. Jahrhundert aus der Urgeschichte lernen können. Von Helke Sander